LAPİNSKİ’DEN BU FİTNECİLERE MALZEME ÇIKMAZ! -2-
28 dk okuma süresi

LAPİNSKİ’DEN BU FİTNECİLERE MALZEME ÇIKMAZ! -2-

Bir önceki yazımızda, Teofil Lapinski’nin 1863 baskılı “Die Bergvolker des Kaukasus” adlı kitabından yaptığı üç cümlelik alıntıyla “ABAZA” adını “Bir Çerkes (Adige) etnonimi” haline getirdiğini zanneden ve “reel Abazaları” bu ismin kapsamından çıkararak tarih dışına itmeye çalışan fitneciye, yaklaşımının tutarlı olabilmesi için yazarın kitaptaki diğer anlatılarına da aynı şekilde sahip çıkması gerektiğini söylemiş; Lapinski’nin “Çerkes” kavramına yüklediği manaları sıralayarak bu tanımlamaları kabul edip etmediğini sormuştuk. Çünkü Lapinski malum kitabında “Çerkeslerin” Adige ve Abazalarla hiçbir ilgisi olmadığını, Slav ve Tatar kökenlilerden karma bir soyguncular topluluğu olduğunu iddia ediyor.

Bu bölümde ise fitnecinin “Abaza” adını “Adige etnonimi” ilan etmesine dayanak gösterdiği Lapinski’nin “Kendine Adige diyen Abazalar” ifadesiyle ne demek istediğini ortaya koyacağız.

***

Lapinski’nin Kafkasya anıları kitabında yer alan Ubıh ve Adigeleri de “Abaza” olarak isimlendirmesi gibi bazı sorunlu rivayetleri keşfetmek, Abazalarla Adigelerin ortak paydalarının çokluğundan rahatsız olan ve iki halk arasına duvar örmek için elinden geleni yapan bu kötü niyetli güruhu bir anda “sevindirik” yaptı. Lapinski’nin bazı sorunlu ifadelerinin, kendi hayal dünyalarında ürettikleri palavralara destek olduğu algısını üreterek zehirlerini bir kez daha kustular.

Halbuki Lapinski’nin kitabında onların palavralarını destekleyecek hiçbir argüman yok. Lapinski kitabında hiçbir şekilde Abaza halkının varlığını inkar etmiyor; sadece kapsamını genişleterek Adige ve Ubıhları, hâttâ Svan ve Osetleri de Abaza isminin kapsamına dahil ediyor. Kafkasya’daki mücadeleye Adige bölgesinde katıldığı için de kitabında “Abazalar” diyerek bol bol Adigelerden bahsediyor.

Bizim fitnebaz ise bu ifadeleri, bölgede Abaza diye ayrı bir toplum olmadığı, “Abazaların bir Adige etnonimi” olduğu hezeyanlarına dayanak yapmaya çalışıyor.

Fakat, pek çok yabancı gibi Lapinski’nin Kafkasya’nın etnik ve kültürel yapısını tam kavrayamamış olmasından kaynaklanan pek çok hatalı ve yanlış söylemlerine rağmen kitapta yine de bu fitnebazları destekleyecek hiçbir argüman olmadığını peşinen belirtelim.

İşte biz bu yazımızda bu hususu kritik edecek, gerçekleri bütün yalınlığıyla ortaya sereceğiz.

***

Bu güruhtan ismi anılmaya değmez bir halk düşmanı, kaleme aldığı “ABAZA” adı “Bir Çerkes (Adige) etnonimidir” başlıklı pespaye metnine giriş yaparken, “1850’li yıllarda Çerkes ülkesinde bulunan Albay T. Lapinski bir eserinde Karadeniz Çerkeslerini (Adığelerini) ‘’abazas’’ olarak adlandırmıştır” diyerek daha ilk adımda yazarın ifadelerini kendi görmek istediği kalıba soktuğunu görüyoruz.

Önceki yazımızda tek tek ortaya koymuştuk; bir kere Lapinski “Çerkes” ismini Adige ve Abazalara hiç yaklaştırmıyor, lanetli bir isim muamelesi yaparak direkt Tatar ve Slavlara mal ediyor.

Bizim provokatör ise hâlâ “Lapinski bir eserinde Karadeniz Çerkeslerini (Adığelerini) ‘’abazas’’ olarak adlandırmıştır” diyerek, sanki Lapinski kitabında “Adige” ve “Çerkes” isimlerini eş manada kullanıyormuş algısı oluşturmaya çalışıyor. Sonra da Lapinski’nin önsözündeki, “Bu çalışmada okuyucu, Avrupa’da Çerkesler olarak bilinmekte olan Abasa halkının ayrıntılı tanımlamasını bulabilir…” cümlesine önüne arkasına bakmadan mal bulmuş mağribi gibi sarılarak “Abaza adı bir Adige etnonimi” diye hüküm çıkartmaya kalkıyor. Ama kitaba dönüp baktığınızda bu iddiayı destekleyen hiçbir ifade göremiyorsunuz.

Kara mizah gibi olacak ama birisi bunların söylemeye çalıştığının tam tersi yönde “Adıge adı bir Abaza etnonimidir” şeklinde bir sav ortaya atsa, inanın Lapinski’nin kitabında bu tezi destekleyecek çok çok daha fazla malzeme bulabilir. Çünkü Lapinski kitabında Abaza ismini Karadeniz kıyısında Anapa’dan Gürcü toplumunun yaşadığı sınırlara kadar tüm kıyı halklarını kapsayacak şekilde kullanıyor ve Adigeceyi de Abazaca’nın bir lehçesi olarak kabul ediyor. Bunu mesela, onun Abaza ismini çatı yaptığı Adige, Ubıh ve Abaza Prensliği bölgelerini kapsayan 7. Sayfadaki “Abasia”nın dil yapısını anlattığı satırlarda rahatça görmemiz mümkün:

“Dili Abazacadır; Adigece, Ubıhça, Svanca, Osetçe ve basit Adige lehçeleri nüfusun çoğunluğu için en saf ve en çok konuşulan lehçelerdir.” (Theophil Lapinski, Die Bergvolker des Kaukasus, Hamburg-1863, s: 7)

“Tüm Abaza kabileleri, iki ana lehçeye ayrılan aynı dili konuşur. Kuzeyde ve kuzeydoğuda yaşayan Shapsug, Abadzekh ve Kabardi ve diğerleri Adige lehçesini konuşurlar; Güney Abazaları, Ubıkhlar ve Abazia Prensliği sakinleri olan Svanlar ve Ossetler v.d. güney lehçesini konuşurlar. Bu iki ana lehçe birbirinden çok farklıdır. Yüksek düzey Almanca ve daha düşük Almanca lehçeleri gibi.” (Theophil Lapinski, a.g.e., s:100)

Boşuna kara mizah diye nitelendirmiyorum; bir fitnebazın varmak istediği sonuca bakın, bir de bunu ispatlamak için kullanmaya çalıştığı argümana… Yani tabancanın namlusunu kendisine çevirmiş fakat hala karşıdakini vuracağını zanneden bir zavallılar topluluğu bunlar.

“Şaşkın ördek k.çından dalar” sözü bunların içine düştüğü zavallılığı güzel tasvir ediyor.

***

Fakat fitnebazın bunu anlayacak bir kapasitesi olmadığı gibi, basit bir mantık kuracak zekâsı, yanı sıra meramını anlatabilecek kadar bir Türkçesi de yok. İfadeleri “hem kekeme, hem geveze” benzetmesine örnek teşkil edecek düzeyde sorunlu. Mesela bir yorum yapmış ki evlere şenlik:

“Çerkesler kendilerine Adıge der diyen birçok yazarın aksine biraz değişiklikle birlikte Lapinski “Çerkesler olarak bilinen Abasa halkı” ifadesini kullanmakta ve bunların kendilerine “Adige” dediklerini yazmaktadır. Çünkü Lapinski bölgeye geldiğinde Kuzey Adıgelerinin aksine kıyı boyu Adıgeleri hala tam bağımsız bir statüdeydi ve ülkeleri henüz işgal edilmemişti. İşte bu nedenle yazar bunların yaşadığı yeri Adige ülkesinin henüz bağımsız olan parçası olarak dile getirmektedir. Yani farklı bir ülkeden bahsetmemektedir. (…….)”

İlk cümlesini hadi anladık diyelim, sonraki üç cümleyi ne maksatla kullandığını anlayan varsa beri gelsin lütfen. Resmen karnından konuşuyor ve ne dediği belli değil. Ama komik tarafı, okkalı bir laf ettiğini düşünüyor olmalı ki yine cümle sonuna parantez açıp ismini yazmış; yani “patenti bana aittir” diyor .

Bu zeka düzeyindeki birinin zırvalarını muhatap almak aslında zaman kaybından başka bir şey değil; ancak açtıkları yaralara bakınca ilgisiz kalmak da mümkün olmuyor maalesef. Onun için devam edeceğiz.

***

Fitnebaz devam ediyor: “Lapinski Abaza ismi hakkında şöyle diyor ve olayı açıklığa kavuşturuyor (Sayfa 37): “Şimdi Adıgelerin ülkesinin bağımsız bir bölümü olan Abasiya’yı tanımlamaya başlıyorum…’’

Yazdığı bu kadar ama hemen arkasından ekliyor, “Sanırım anlaşılır olmuştur.”

Gel de kızma. Be hey zavallı, sen yazdıklarını rast gele bir yerlerden copy-paste yaparak mı oluşturuyorsun? Ne dedin de neyin anlaşılmasını bekliyorsun? Önce izahatını yap, ondan sonra ”anlaşıldı mı” diye sorsana!

Adamın her satırı defolu, hangisini tutsan elinde kalıyor. Yukarıya aldığım, “Şimdi Adıgelerin ülkesinin bağımsız bir bölümü olan Abasiya’yı tanımlamaya başlıyorum…’’ cümlesinin kitapta yer alan orijinal şekli şöyle:

“Abazia’nın bağımsız bölümü Adıge ülkesinin tarifine geçiyorum.” (Theophil Lapinski, a.g.e., s:37)

Yaptığı çakallığı görüyor musunuz?

Yazar, “Abazia’nın bağımsız bölümü Adıge ülkesinin…” diyor; bizim Çakal onu “Adıgelerin ülkesinin bağımsız bir bölümü olan Abasiya…” diyerek ters çeviriyor.

Ahlaksızlığın zirvesi bu. Bir insanda ancak ahlak ve iyi niyet yoksa alıntıları bile işte böyle rahatça çarpıtır ve pişkin pişkin yalan söyler.

***

Metine devam edelim ve görelim daha neler yumurtlamış…

Bizim fitnebaz Lapinski’nin çizdiği “Adıge Ülkesi”nin sınırlarını aktarırken pek mutlu:

“Adıge ülkesinin doğal sınırları şudur: Batıda Karadeniz, Kuzey ve Doğuda Kuban Nehri, Güneyde ise küçük bir nehir Bzıb.”

Lapinski “Adıge ülkesi”nin sınırlarını Bzıp’a kadar indirmiş ya, değme bizim fitnebazın keyfine. Hemen hayalindeki formatla özdeşleştirmiş: “Çerkesya-Adıge ülkesinin güney sınırının 19. yy da Bsyb-Psebe, Bzıp olduğu zaten bütün kaynaklarda ortada olan bir şeydir. Yazar burada farklı bir şey demiyor yani.”

Sürekli yaptığı saptırmayı bir kez daha tekrar ediyor: “Çerkesya-Adıge ülkesinin güney sınırı Bzıp…” Çerkesya”yı Adige ülkesi olarak tanımlıyor…

Bu bağlamda bir kez daha hatırlatalım ki, Lapinski Adigeleri ve Ubıhları Abazanın bir alt başlığı olarak değerlendiriyor.

Doğru, Kuzeyde Kuban ağzından güneyde Bızıp’a kadar olan bölgeyi “Adige Ülkesi” olarak isimlendiriyor Lapinski; ama belirttiğimiz gibi o “Adige” ismini Ubıhları ve Abazaları da içeren şekilde kullanıyor. Bu bölgeyi Ruslarla mücadeleyi sürdüren bağımsız halkların ülkesi olarak görüyor ve büyük önem veriyor. Bizim fitnebaz ise “Çerkesya” ve “Adige Ülkesi” isimlerini yan yana kullanırken başka bir çakallığın peşinde. Onun amacı Adigeleri Abazalardan ayırmak olduğu için sarf ettiği “Adige Ülkesi” kavramına “Abaza adı bir Adige etnomimidir” sözünün ışığı altında bakarak “bu bölgenin Abazalarla hiç bir ilgisi yok” anlamında kullandığını anlıyoruz. Halbuki kitabı okumuş olsa Lapinski’nin “Adige Ülkesi” dediği bu bölgeye sık sık “Kuzey Abasia” da dediğini görür; eline tutuşturulmuş yanlış tercümelerle kendini böyle rezil etmezdi.

Evet, Bzıp Çerkesya’nın güney sınırıdır; fakat “Çerkesya” kavramı “Adige etnisitesinin” sahip olduğu bir coğrafyayı değil, düşmana karşı kader birliği etmiş halkların oluşturduğu bir siyasi coğrafyayı tanımlar. Yani fitnebazın kast ettiği şekilde Adigeler Çerkesya’da yaşayan tek halk olmadığı gibi, bu sınıra kadar olan toprakların tekil sahibi de değildir.

Çerkesya’nın Bızıp’ın kuzeyinde kalan bölgesinde Adigelerden önce sırasıyla, Rusya’nın kontrolündeki Sohum yönetimine tabi olmayan özgür Abaza grupları (Sadz, Tsabal, Aibga, Pskhö v.d.) ve onların kuzeyinde ve batısında da Ubıhlar yer alır. Çerkesya’nın en büyük bileşeni Adigeler ise Ubıhların daha kuzeyindeki bölgelerde yerleşiktir.

***

Devam edelim…

Bizim fitnebaz, Lapinski’nin 68. sayfada “Kuzey Adıgeleri”nden bahsederek, “Onlar da diğer tüm Abazalar(abasen) gibi kendilerini “Adığe” olarak adlandırıyor ve Türkiye’de ve Avrupa’da yaşayan Arnavutlara ise kardeşleri olarak bakıyorlar.” yazdığını;

69. sayfada da, ‘’Adığe’’ terimi hakkında “Güneydeki Abasa adından farklı olarak Adıge ismi telaffuz bakımından Adı/Ade- Ge kelimesinden oluşur…” dediğini aktararak, “Lapinski’nin Güneydekiler dediği Abaseler “Abaze –Çile” denilen kıyı boyu Adıgeleridir. Hepsi kendine Adıge diyor diyerek zaten açıklamasını yapmıştır yazar. Bunu anlamamakta ısrar edenler anlatımı çarpıtıyorlar.” diyor ve saptırma bir yorumla şu final cümlesini kuruyor:

“Yani ‘’Abaza’’ kelimesiyle Adige terminolojisini kullanıyor Lapinski ve bu tanımla Kıyı boyu Çerkes kabileleri – Natuhayları, Abzakhları, Şapsığları ve Vıbıhları kastediyor. Çünkü bu kabilelere Çerkes-Adıge dilinde ‘’Abaza-jıle’’ denir. Bu ne Abazinler ve ne de Abhazlardır.”

Görüyorsunuz bu fitnebaz her şeyi özellikle birbirine karıştırıyor ki buna bulanık suda balık tutmak denir.

Yukarıda yayınladığımız pasajı tercüme ederken de yine sinsice bir anlam kaydırması yapıyor; önce bunu görelim.
Bir kere Lapinski’nin kurduğu cümlenin doğru tercümesi şöyledir:

“Kuzey Abazalarının güneyden farklı olarak kendilerine atfettikleri “Adige” adı, “Adi” veya “Ade” (sonradan, daha sonra) ve “ge” (“olmak” veya “gelmek”) kelimelerinden oluşur ve “daha sonra gelenler” “daha sonra göç edenler” anlamına gelir.”

Fitnebaz ise cümlenin girişindeki özneyi tahrif ediyor ve “Onlar da diğer tüm Abazalar (abasen) gibi kendilerini “Adığe” olarak adlandırıyor” şeklinde çeviriyor.

Yani kısaca Lapinski, “Kuzeydeki Abazalar kendine Adige der” derken bizim sahtekar bunu “tüm Abazalar” yapmış. Peki bu önemli mi? Evet önemli. Çünkü Lapinski kuzey ve güney Abazaları ayırımı yaparak sadece kuzeydekilerin, yani Çerkesya’dakilerin kendilerine Adige dediğini söylerken mefhumu muhalifinden ayırmamızı sağlayarak, güneydeki Abazaların kendilerine “Adige demediklerini” de ifade etmiş oluyor aslında.

Nitekim Lapinski, kitabının 67 ve 68. sayfalarında bunu gayet açık şekilde söylüyor zaten:

“Hint-Avrupa ırkına mensup olan ve şimdi Kafkasya’da bağımsızlıkları için savaşan son toplum olan Abazaların kabile ve dil akrabalığı olan Abaza Hristiyan Prensliği sakinleri Svan ve Osetyalılar, bağımsız olsalar da Ruslar ile bir tür ateşkes halindeler.
Kendilerine Adige diyorlar ve kendilerini tüm Abazalar gibi, Avrupa ve Türkiye’de yaşayan Arnavutlar ya da Albanlar olarak görüyorlar.”

Burada görüldüğü gibi Lapinski Abazaları iki gruba ayırıyor.

1 – “Kendilerine Adige” diyen şeklinde de ifade ettiği bağımsızlığı için savaşan “Abazalar” (ki güney sınırı Bzıp Nehri’dir),

2 – Bunlarla kabile ve dil ilişkisi içinde bulunan Hristiyan Abaza Prensliği (ki sınırları Bızıp’tan başlar daha güneye iner.)

Yani Lapinski Güneydeki Abazalar dediğinde, Hristiyan Abaza Prensliği’ni, Svanları ve Osetleri kast ediyor. Abaza Prensliğinin “Ruslarla bir tür ateşkes içinde” olduğunu söyleyerek onları “bağımsızlığı için savaşan” kuzey bölgesinden ayırıyor.

(Not: Lapinski’nin, “Tüm Abazaların kendilerini Arnavutlar ya da Albanlar olarak gördüğü” sözü ise kitabında da yer verdiği bir efsaneye dayanıyor. Efsanede yer alan “Abazaların Kafkasya Albanlarının ahfadı olduğu” iddiasını doğru kabul ederek bu cümleyi sarf ediyor. Alıntılanan cümlenin devamı olduğu için aktarmak zorunda kalındı. Ancak ele aldığımız konunun dışında olduğu için üzerinde durmuyoruz.)

Rus hükümetine karşı tutumları itibariyle de Kafkas halklarını dört grupta tasnif eden Lapinski,

Birinci grubu, vergi ödeyen ve Rus yasalarına uyan nüfus. (Hat boyu ve Karadeniz Kazakları, Tatarlar, Türkler ve Ermenilerin bir bölümü);

İkinci grubu, Çarın üstün gücünü tanıyan ve polis olarak Rusya’ya hizmet sağlayan, ancak çok az vergi ödeyen veya hiç ödeme yapmayıp, kendi kanunlarına uyan, mensuplarını bırakmayan ve yalnızca Rus egemenliğine maruz kalan insanlar. (Çoğunluk olan Gürcüler ve Ermeniler ile Tacikler (Persler), Kabardiler, Kürtler ve diğer bazı küçük kabileler.);

Üçüncü grubu, Çarın egemenliğini nominal olarak tanıyan fakat vergi ödemeyen ve polis sağlamayan, Ruslarla anlaşma imzalamış kontrol altında olanlar (Bunlar güney Abazaları, Svanlar, Osetler, küçük Samurzakan kabileleri, Besleneyler, Karaçay ve Elbrus tatarları, Doğu Kafkasyalılar ve Şamil taraftarları (Kumıklar, Çeçenler, Avarlar ve Lezgiler) olarak sıralıyor.

Lapinski bu üç gruptan sonra şöyle devam ediyor:

“Dördüncüsü, Rus ordusunun şu anda tüm gücüyle uğraştığı ve okuyucunun bu çalışmada ne bulacağı sorusuna tam bir cevap oluşturan aktif savaşanlardır. Bunlar, Avrupa’da ve Türkiye’de yanlış olarak Çerkes denilen kuzey Abazaları (Adige)’dır. Onların sayısı yaklaşık 900.000 olabilir. “ (Theophil Lapinski, a.g.e., s: 15-16)

Lapinski bu şekilde Kuzey ve Güney Abazaları ayırımını kitabında hep kullanıyor.

Örneğin 6 ve 7. sayfalarda Kafkasya’yı etnik kökene göre üç farklı bölüme ayırırken bunu bir kez daha açıkça ifade ediyor.

İlk grup olarak, Erzurum, Van Gölü ile Urmiye’yi de ekleyerek güneydoğuda yaşayan küçük Tacik(Pers) kabileler, Ermeni-Gürcüler; güneyde de Kürtlerle bağlantılı kabileleri sayıyor.

Devamla, “İkinci grup, kabile ve ırk olarak Abazalarla akraba Büyük Kabarda, Svanlar ve Osetinleri kucaklar” diyor ve birkaç satır sonra şöyle devam ediyor: “Bu grubun, Kabarda, Ossetia, Svaneti ve Güney Abazia gibi yarısı kadarını oluşturan 200 mil karelik kısmı Rus yönetimi tarafından işgal edilirken; diğer yarısı ve Kuzey Abazia’nın tamamı bağımsız olup savaşa girmiş durumdadır. Bu milletin yaklaşık 900 bini bağımsız olmak üzere toplam nüfusu yaklaşık 1 milyon 500 bindir.” (Theophil Lapinski, a.g.e., s:7)

Burada da Lapinski’nin Rusların işgal ettiği “Güney Abazia” ve “tamamı bağımsız olan ve Ruslarla savaşa giren Kuzey Abazia” ayrımı nettir. Lapinski “Güney Abazia” diyerek burada da Abaza Prensliğini ayırmaktadır.

Lapinski ilerleyen sayfalarda ise kendilerine “Adige” diyen “Kuzey Abazalarını” üç gruba bölerek tabloyu daha da netleştiriyor:

“İç örgütlerine göre Adige üç milletten oluşur. En kalabalık Şapsığlar, onu Abadzekhler takip eder, en az olan ise Ubıh’lardır.

İlki (Şapsığlar ç.n.) kuzeyde Kuban, doğuda Abadzekhiya, güneyde Ubykhlar, batıda Karadeniz ile sınırlıdır. Kuban ve Karadeniz kıyıları, onları doğudan ve güneyden gelen Rus saldırılarından koruyor.

En büyük ikinci halk ise kuzeyde ve doğuda Kuban, güneyde Ubykh’ler ve batıda Shapsığlar tarafından sınırlanan Abadzekhlerdir.

Abadzekhia’nın Karadeniz ile doğrudan bir bağlantısı yok. Kuzey ve doğu sınırları zayıftır ve genellikle Rus düşmanlığından muzdariptir.

Üçüncü, en küçük ulus Ubıhlar, Kuzeyden Abadzehiya, Doğu ve Güney’de Abazia Prensliği ve bazı küçük bağımsız kabileler, Güney-Batı ve Batı’da Karadeniz ve Şapsugya ile çevrilidir Ruslar Ubıhlara saldırıyı yalnızca denizden ulaşarak yapabilir.” (Theophil Lapinski, a.g.e. s: 73-74)

Lapinski bu bölümde Adigeleri bölgelerine göre üç ayrı ulus olarak tasnif ediyor: Abzehler, Şapsığlar ve Ubıhlar.

“Doğu ve Güney’de Abazia Prensliği ve bazı küçük bağımsız kabileler…” sözüyle Bzıp’ın kuzeyi ve Ubıhların doğusunda kalan ve Ruslara karşı Adige ve Ubıhlarla birlikte hareket eden Abaza topluluklarını kast etiği de aşikardır.

Görüldüğü gibi Abazia Prensliğini bunlara hiç dahil etmiyor ve onu müstakil bir yapı olarak tanımlıyor.

Kitabının 42. sayfasında ise “Güney Abazia” olarak tanımladığı Abazia Prensliği bölgesi ile ilgili olarak şu ifadeleri kullanıyor:

“Güney kısmının sınırları geçilmez yüksek dağlarla korunmaktadır. Güney Abazia sakinlerinin tarafsızlığından emin olmayan bir düşman, bu taraftan herhangi bir girişim yapamaz. Ayrıca, güneyde yaşayan Hıristiyan Abazalar, Rusları, Güney sakinleri komşularına ve diğer kabilelere olan her saldırıdan sorumlu tutuyorlar. İntikamları Rus tehdidinden daha korkutucu olduğu için Adigelere karşı kendi ülkelerinden düşmanca operasyonlar yapılmasına izin vermiyorlar.” (Theophil Lapinski, a.g.e., s: 42)

Bu aktarımlardan sonra Lapinski’nin “Kuzey Abazia” ve “Güney Abazia” isimlendirmeleriyle ne kast ettiği hususunda sanırız şüphe kalmamaktadır.

Lapinski Kuzey Abazia derken Adigelerin yoğun olduğu Çerkesya’yı kast etmektedir, salt Adige etnisitesini değil;

Güney Abazia derken de Hristiyan Abaza Prensliği ve onun sakinleri Osetler ile Svanları kastetmektedir.

***

Sözü çok uzatmaya gerek yok.

Ortaya koyduğumuz çelişkiler ve belgeler fitnecinin iddialarının ne kadar temelsiz ve düzmece olduğunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

Fakat şuna dikkat çekmek istiyoruz ki, bu kadar yanlış ve hatalı bilgiler de içermesine rağmen “Teofil Lapinski’nin kitabı çöptür” demiyoruz.

Lapinski Kafkasya’da üç yıla yakın bir süre kalmış ve özgürlük mücadelesine yakın destek vermiş; Adıgeler onu aralarına alarak kendisine Tevfik bey adını takmışlardır. Adıgece öğrenmiş, cephelerde savaşmıştır. Daha sonra da yaşadıklarını, gözlemlerini, duyumlarını kitaplaştırmıştır. Lapinski kitabının ilk bölümünde bölge halkının tarihi, kültürü ve yaşamını ele alıyor, etnografyası hakkında önemli bilgiler veriyor. İkinci ciltte de, Polonya birlikleri ekseninde Çerkesya’da meydana gelen olayların kronolojisini aktarıyor.

Pek çok hatalı ve yanlış bilgi içerse de, bizzat yaşadığı olaylar, kitap içinde yer alan folklora ve kültüre dair kayıtlar kitabı oldukça değerli kılıyor.

Ancak bu örnekte de görüyoruz ki Kafkasya yüzeysel bir bakışla kavranabilecek bir bölge değildir. Nitekim Lapinski bölgeye gelip, bölge hakkında yazanların yanılsamalarını şu sözlerle bizzat ifade ediyor:

“Şimdiye kadar bu ülke hakkında yazmış olan tüm istatistikçiler ve etnograflar, Kafkasya’da konuşulan birçok lehçeyi farklı diller sandığı için, her bir kabileyi ayrı bir millet bilerek büyük bir hataya düşmüştür. Rus dilinin yanı sıra (ki onun için de sık sık bir tercümana ihtiyacı var), oradaki herhangi bir dili bilmeyen yabancı bir gezgin, neredeyse her adımda yeni bir lehçeyle karşılaşarak şaşırır; durur ve sorar “bu insanların adı ne?” Ona bulunulan yerin adı söylenir. Böylece haritada yeni bir insan grubu belirir.” (Theophil Lapinski, a.g.e., s:3)

Lapinski bunları yazmasına rağmen kendisi de etnik grupların ayrımını sağlıklı bir şekilde yapamamış ve hepsini birbirine karıştırmıştır.

Nitekim, kitabı okuyan ve “Kafkaslar Hakkında Harika Bir Kitap”[1] başlıklı bir de değerlendirme yazısı yayınlayan Kabardey Balkar Cumhuriyeti Devlet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Gelişim Bölümü Başkan Yardımcısı Kuşukov Hussein Sagidoviç, kitabın yayımından bir yıl sonra 1864’de İmparatorluk Rus Coğrafya Birliği’nin Kafkasya Bölümü’nce yayınlanan VI Nolu bültende, kitabın olumlu taraflarına işaret edilmesinin yanı sıra, “Lapinsky, bu konuda tam bir cahil olduğunu gösteren bir dizi hataya düşüyor ..” denildiğini aktarıyor ki, elhak bunu doğrulayan örneklerin bir kısmı üzerinde zaten biz de durduk: Adigeleri, Ubıhları Abaza olarak isimlendirmesi, Hint Avrupa köküne bağlaması, Osetleri Abaza Prensliğinin içine taşıması ve Svanlarla birlikte akraba kılması, Çerkes kimdir sorusuna ürettiği cevap, Kabardeyler ve Lezgilerin Semitik halklar olduğu iddiası, Adigelerin tümünün tfekolt, Abazaların ise work olduğunu söylemesi, efsanelerden hareketle köken bilgileri üretip gerçekmiş gibi aktarması, v.s.

Nitekim bu yanlışa Kabardey tarihçi Kuşukov Hussein Sagidoviç de dikkat çekerek, “Toplam Çerkes sayısını 1,5 milyon kişi olarak tahmin etse de, verilerinde % 10 civarında yanılma payı olabileceğini itiraf ediyor. Bu doğru, çünkü bu sayıya (Abazin, Oset, Svan) bir dizi başka insanı dahil ediyor ve yanlışlıkla onları Adige etnik grupları olarak sınıflandırıyor. (…) Genel olarak, Kafkasya halklarının sınıflandırılması, T. Lapinsky’nin çalışmalarındaki en zayıf noktadır. Özellikle çok fazla kafa karışıklığı ve hata var. Bu, öncelikle, elbette, o zamanın tarihsel-etnolojik ve dilbilimsel biliminin gelişim seviyesinden kaynaklanmaktadır” diyor ve yaptığı diğer hatalara da değiniyor.

***

Yanlış anlamalara mahal vermemek için son söz olarak şunu belirtmemiz gerekiyor: Bu çalışmayı yaparken Abaza isminin kapsamının genişletilerek diğer halkları da içine almasından rahatsızlık duymadık.

Sadece, bu fitnecilerin “Abaza adı bir Adige etnomimidir” diyerek “reel Abazaları” dışlayıp, Abaza ismini devşirmeye, Abaza halkını da yok sayarak tarih dışına atmaya çalışmalarından rahatsızlık duyduk.

Bunu, yalan söyleyerek, belgeleri tahrif ederek, kahpece yapmaları ise öfkemizi artırdı.

Ancak, bu palavralara inanan birkaç kişinin çıktığını görünce de cevap vermeye mecbur kaldık.

Çatışma isteyenlerin maksadını iyi biliyoruz ve hiçbir zaman onlara alet olmayacağız. Biliyoruz ki onlar sadece Abazaların değil, aynı zamanda Adige halkının da düşmanlarıdır. Biz ise Adige ve Abhaz halklarının kardeş olduğuna, aynı topraklarda iç içe veya yan yana ama kardeşçe yaşamalarının iki halka da güç vereceğine ve bu kardeşlik hukukunun da kıyamete kadar korunması gerektiğine inanıyoruz.

Dolayısıyla, hangi taraftan gelirse gelsin bu kardeşlik hukukunu hedef alan herkesin ve her kesimin karşısında durmaya devam edeceğiz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir